26 Aralık 2010

Tarçın & Karanfil


Tarçın ve karanfil kokusunu sevenlerin bu çayı çok seveceğini düşünüyorum. Bugüne dek denediğim bitki çayları içinde kokusu ve tadını en çok sevdiğim çay Doğadan’ın tarçın karanfil çayı oldu. Bildiğim kadarıyla diğer markalarda bunun muadili yok. Bol bol sıcak sıvı tüketilen soğuk kış aylarında çay ve kahveden sıkılanlar için iyi bir alternatif olduğunu düşünüyorum. Deneyiniz...

5 Aralık 2010

Peynir Deyin, Çekiyorum!

Geçtiğimiz günlerde bir olaya tanık oldum. Kalabalık bir caddede, bir muhabir ve bir kameraman yoldan geçmekte olan bir vatandaşı çevirmiş, haberlerden aşina olduğumuz şekilde, ona bazı sorular yöneltiyordu. Mikrofon uzatılan vatandaş da gelir düzeyi ve eğitim seviyesinin düşük olduğu her halinden belli olan bir genç. Bunu anlamak için âlim olmaya gerek yok. Muhabirin elinde bir kağıt var. Soracağı sorular ve cevapları yazılı orda. Türkiye gibi az kitap okunan ve genel kültür düzeyinin düşük olduğu bir ülkenin sıradan bir vatandaşının öyle pat diye cevaplayabileceği türden olmayan sorular hepsi. Muhabir bile bilmiyor ki kağıda yazmış!

5 Ekim 2010

Burçak Sevdası


Çaya bandırarak yenebilecek pek çok bisküvi vardır. Bu kulvarın şampiyonu marka gözetmeksizin “Petit Beurre” olarak zihinlerimize işlenip, “pötibör” olarak dilimizde yer edinen bisküvi çeşididir. Ancak neskafeye bandırarak yenebilecek pek fazla bisküvi çeşidi yoktur. Onca denememin ardından bütün bisküvilere fark atarak birinci sıraya oturan ve neskafeyle en fazla uyum sağlayan bisküvi Eti Burçak oldu. Kısa sürede kahveyi emerek, bardakla ağız arasındaki mesafeyi bardağın içine ya da üstüme düşmeden katedebilen yegane bisküvi Eti Burçak. Kahveyi emdiği o kısacık zaman diliminde öyle lezzetli bir hal alıyor ki paketin sonuna geliveriyor insan.

30 Eylül 2010

Facebook mu? Fiskosbook mu? (Dedikodu Rehberi Hediyeli)

Herhangi bir sebepten ötürü facebook üyeliği edinmeyen / edinemeyen insanları saymazsak, facebook’u olmayan insan neredeyse kalmadı. Pek görüşülmeyen ilkokul – ortaokul – lise – üniversite arkadaşlarından, yakın dostlara varana kadar herkes arkadaş listelerine ekli. Bir de akrabalar, ordan burdan tanıdıklar var. Bilmem kimin oğlu, bilmem nerede tanışılan kız, vs... Hem facebook’tan, hem çevreden, hem de bizzat kendi deneyimlerimden edindiğim izlenime göre, facebook’u ciddi bir şekilde dedikodu kazanı olarak algılayıp kullanan azımsanmayacak bir kitle var.

28 Eylül 2010

"Onunkinin Bir Değişiği" Sendromu

“Onunkinin bir değişiği” sendromu, genellikle kadınlarda görülen bir karar verme mekanizmasıdır. Sendrom; saç, makyaj ve kıyafet gibi para harcanılan eylemler öncesi süreyi kapsar. Ancak eylemleri doğrudan etkilediği için, net bir başlangıç ve bitiş noktası koymak imkansızdır.
Birileri bir kıyafet veya ayakkabı almıştır, saç kestirmiştir, makyaj yapmıştır. Neyi nasıl aldığının, nasıl yaptığının ve yaptırdığının bir önemi yok. Onunkinin bir değişiği sendromlu kişi de bu eylemlerden birini yapmak üzeredir.

26 Eylül 2010

Sır Gibi Süregelen Bir Azınlık Geleneği: Paşa Çayı


Çayın, dünyanın nerelerinde kaynar derecede sıcak içildiğini gösteren bir istatistik çıkarılabilir. Ama hiçbir istatistik yeryüzünde kaç kişinin çayı “paşa çayı” olarak içtiğini gösteremez. Çay, kahve gibi sıcak içeceklerin kaynamış su ile yapıldığı ve sıcaklığını yitirmeden içildiği yerlerde yaşayan bir azınlık vardır. Bu azınlık, sıcak içecekleri genel tüketicilerin aksine kaynar değil de dilin yanma eşiğinin hemen altındaki o belirsiz sıcaklıkta içer.
Paşa çayı içmeyen ve sevmeyen kitle, paşa çayı içen ve seven kitlenin, henüz dilinin yanma eşiği yükselmemiş olan “çocuk” grubundan olduğunu sanır. Onlar için bir şeyi sıcak içemeyecek olan yegâne kitle, çocuklardır. Ebeveynlerin bol şekerli, ılık ve demli olmayan çay için yaptıkları tanımlamadır “paşa çayı”. Bazı bireylerde bu çaya olan bağımlılık çocukluk dönemiyle sınırlı kalmaz, zamanla evrim geçirir ve bireyler bu evrim sürecinde kendi kişisel “paşa çayı” kriterlerini belirler. İdeal sıcaklık kavramının kişiselleştirilmesi, çayla beraber, diğer tüm sıcak içecek çeşitlerine uygulanır.

25 Eylül 2010

Oyun Tavsiyesi: Amazing Pyramids


Bir oyun sitesinde tesadüfen dolaşırken, yine tesadüfen bir oyun keşfettim. Öyle üç boyutlu kan gövdeyi götüren cinsten bir şey değil. Faydalı bir şey. Oyunun adı Amazing Pyramids. İngilizce bir kelime oyunu. Gizemli bir Mısır atmosferi yaratılan oyunda atmosfere uygun çok sevimli müzikler kullanılmış. Yaklaşık 35 MB boyutundaki bu oyunu indirip bilgisayarınıza kurduktan sonrası çok basit. Üstelik deneme sürümü değil ve ücretsiz. İngilizcede orta ve ileri seviyeye ulaşmış kişiler için hayli eğlenceli ve öğretici. Bir çeşit Çarkıfelek ya da Passaporala denebilir.

20 Mayıs 2010

Tümevarmanın Hazzı: Yapboz


Kendi kendime “Bir şey yapsam ama ne yapsam?” diye sorduğum bir anda tanıştım yapbozla. Aslında ilk tanışmam ilkokul yıllarında 24 parçalık bir Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler yapbozu ile olmuştu. Bu sefer daha sıkı bir başlangıç yapmalıyım diyerek 1000 parçalık bir yapboz satın aldım. Yetişkinler için kesinlikle eğlenceli bir uğraş. Biraz paraya kıyıp zevkinize göre bir yapboz satın alıyorsunuz, seçenek çok: Ünlü ressamların tabloları, manzaralar, çizimler... Gerisi sabır ve bütüne ulaşmaya çalışmanın sakin hırsıyla karışık haz. Kırtasiyelerde, büyük kitap ve müzik mağazalarında bulunmakla beraber en geniş yelpaze internet. Arama motoruna yapboz, puzzle yazdığınızda bir sürü site çıkıyor. Seçmek size kalmış.

6 Mayıs 2010

Rüküş İlaç Kutularına Veda Vb Temenniler

“Yeni ilaç takip sistemine göre, ilaçların barkod ve karebarkodlarıyla sisteme girilecek. 1 Haziran 2010 tarihinden itibaren ise ilaçların sadece karebarkodlarıyla sisteme giriş yapılabilecek. Resmi reçetelerin hazırlanmasında, ilaçların fiyat küpürleri, barkodları ve karebarkodları ise artık reçeteye yapıştırılmak için kesilmeyecek."

2 Mayıs 2010

N'oluyor?


Müzik camiasına bir haller olmakta son zamanlarda. Pop söylemeyen kim varsa popa soyunurken, popçu diye tabir ettiklerimiz poptan köşe bucak kaçıyor sanki.

16 Mart 2010

Sen De Mi 118?

118’i hayatım boyunca toplasan 18 kere bile aramamışımdır. 118’in özelleştirilmesinin ardından her gün 118 kere 118 reklamı izler olduk. Dahası milletin kafası karıştı. Bildiğimiz ve en hesaplı 118 numarası artık 11811. Diğerleriyse “bilinmeyen numaralar” çevirmekte olan rehberlik hizmeti verme lisansı almış diğer özel şirketlere ait. Gına getiren  reklamlarıyla 11880, 11818, 11824, 11832, 11833, 11842, 11855 ve benzeri numaralar Türk Telekom’un halis muhlis 11811 hattıyla aynı işlevi görürken daha fazla para alıyorlar. Bilmediğimiz bir numara olabilir elbet işimiz düşer 118'e ama eşini dostunu arar gibi 118’i arayıp durmuyor kimse. Bundan sonra da arayası gelir mi insanların, bilmiyorum. Zaten birinin numarasını bilmiyor olmak yeterince sinir bozucuyken, birinin o bilmediğimiz numarasını öğrenme yolu daha da sinirbozucu bir hal aldı bu reklamlar sayesinde...

5 Mart 2010

Erozyonvizyon


Avrupa Yayın Birliği, Eurovision'u başlangıçta (1956) ülke televizyonları arasında ortak canlı yayın yapabilme kabiliyetini arttırmak amacıyla düzenlemiş. Şimdiyse anlamsız bir reklam ve rekabet arenasına dönüştü. Sertab’la birinci olduğumuz Eurovision yarışması sayesinde bir sonraki yıl Türkiye’nin reklamını yapma imkanı bulduk. Diğer yıllarda kuru gürültüden başka elimize ne geçti? Kendi kendimize şarkımız şöyle, şansı böyle, şarkımız aşağı, şarkımız yukarı diyerek boş zaman aktivitesi yarattık. Hâlâ da öyle. Eurovision, katılan ülkenin şarkısından başka her şeyin ön planda olduğu müzikten uzak bir yarışma. Ülkelerin komşuluk ilişkileri, şarkının görsel sunumu gibi detaylar müzikten her zaman daha önemli.

4 Mart 2010

Demokratik Açılım Serbest Stil Bir Yüzme Biçimi Midir?

İlk öğrenilen ve en kolay yüzme biçimi serbest stildir. Basitçe tarif etmek gerekirse suda yüzüstü durulur, başın çok az bir kısmı suyun dışında kalır, ayakların yukarı aşağı hareketi eşliğinde bir sağ bir sol kulaç atılır. Aralarda nefes alınır. Yüzmenin ilk evresi olan debelenme de serbest stil yüzmenin bir ön aşaması sayılabilir pekala... Bu biçimdeyse amaç boğulmamak, suyun üstünde kalmayı başarabilmektir. Mesafe kaydetmek ikinci plandadır ve kafanıza göre hareket etme özgürlüğünüz vardır.

Bu Bir Kınamadır

Kanal: Fox
Program: Bizden Kaçmaz
Tarih: 03.03.2010
Saat: 23 suları...
Kınama, geçen Cuma vizyona giren ve hala vizyonda olan, Ata Demirer ve Demet Akbağ'ın başrolü paylaştıkları "Eyvah Eyvah" filmi hakkında yapılan magazin haberi ile ilgilidir. Konu yeni vizyona girmiş, herkesin izlemediği bir filmin alınıp sırf program süresini biraz daha uzatacak görüntü ve metin oluşturabilmek adına "İşte Eyvah Eyvah filminin en komik bilmem kaç esprisi!" denilerek, bir komedi filminin çirkince, üstelik "kötüden iyiye" şeklinde bir geri sayımla  deşifre edilmesidir. Bu, öncelikle o filmi çekenlere, sonra da izlemeyenlere saygısızlık etmektir. İnsanlara "Biz size kaymağını sıyırır veririz, filme gitmenize gerek yok." demektir. Heves kaçırmaktır. Çizmeyi aşmaktır. Kınıyorum.

1 Mart 2010

Öcü Sineması

Türk korku sinemasının gidemediği bir arpa boyluk yolun sonunda olabildiği tek şey bu malesef: Öcü! Kendisinin bile inanmadığı bir korku öğesini çocuğuna yutturmaya çalışan cinfikir ebeveynlerden farkı yok korku filmlerimizin. Ama seyirci çocuk değil! Türk korku filmleri çok fazla gişe yapmıyor. Hatta korsan olarak bile indirilme oranı çok düşük. Bir adet Türk korku filmi izleyen biri, bir ikincisini seyredecek "zaman kaybetme" cesaretini kendinde bulamıyor. Amerikan korku sinemasının klişelerinden paçasını kurtaramadığını bile bile bu işe el atıyor birileri. En iddialı görünenlerin bile izleyicinin gözünde bir komedi-korkuya dönüşmesi çoğu zaman kaçınılmaz.

28 Şubat 2010

Panda Cloud Antivirüs

Antivirüs programsız bir bilgisayar düşünemeyenlerdenim. Zira ummadığınız siteler ne virüsler efendim minik canavarlar ve hatta sanal zebaniler bulaştırabiliyor bilgisayarlara. Virüs girmiş buna deyip ha bire format atmaktan da hazzetmiyorum. Koruma konusunda eşsiz programlar var elbet ama ücretli. Çoğunluğun yaptığı gibi ben de antivirüs programına para ödemek istemiyorum.

27 Şubat 2010

Eski Bir Dostla Yeni Bir Yer: Eski Foça

Nil Karaibrahimgil'in "Bizim köy vardı ya uzaklarda? Ben gittim." dediği reklam cingılından esinlenerek başlıyorum bu yazıya. Hani insanların her şeyi bırakıp, gidip yerleşsem dediği bir sahil kasabası vardı ya? Ben gittim. Şubat'ın ikinci haftasıydı. Eski bir dostla ayarlanan hususi bir buluşma, eski günleri yad etme, hasret giderme günüydü. Ama mekanlara tıkılıp kalmak istemedik, değişik bir şey yapalım dedik. Ne yapsak, ne etsek, şuraya mı gitsek, burada mı kalsak derken ikimizin de daha önce gitmediği gitse de gittiğini hatırlamadığı bir yer geldi aklımıza: Eski Foça.

20 Şubat 2010

Sonunda: Vogue Türkiye

Dünya modasını yönlendiren dergi Vogue, yaklaşık 100 yıllık bir gecikmeyle Türkiye’de. Doğuş Grubu’nun geçen yıl çıkaracağını duyurduğu Vogue Türkiye, Mart ayında bayiilerde yerini alacak. Eh, ismi Vogue olunca diğer dergilerin reklam pastalarına ciddi bir ortak gelmiş olacak. Dergi satışlarının hayli düşük rakamlarda seyrettiği piyasada öncelikle Cosmopolitan ve Elle’in huzuru biraz kaçacak.
Bakalım Vogue yurtdışında olduğu gibi Türkiye'de de kalburüstü kadınların moda, stil, trend, yeme içme, gezme alışkanlıklarını yönlendirip olaya tatmin edici yeni bir boyut getirebilecek mi? Yoksa salt reklam gelirlerine konma amaçlı cilalı bir elma şekeri mi olacak? Şayet iyi bir kitle yakalarsa Men’s Vogue da peşisıra piyasaya girecektir. Hazır Vogue demişken, Madonna'nın Vogue parçasının linkini de iliştirelim...

14 Şubat 2010

14 Şubat Pırlanta Satın Alma Günü

Hediye alıp vermek sempatik bir olaydır. Pek çok insan bundan keyif alır. Ama sempatik olmayan bir şey var. O da hediye seçmenin zorluğu. Doğum günleri, yıl dönümleri gibi günlerde hediye seçmek, karar verip almak zorlar insanı. Yaratıcı ve yetenekli bir hediye vericisi değilseniz pamuk elleriniz cep istikametine bakmalıdır. Hele de "hediye" denilen bir şeyi "bekleyen" biri varsa...
Kimseyi bağlamadığı halde para harcamayı teşvik amacı ile özelleştirilen bir gün 14 Şubat... Yıl içinde aynı kişiye mutlaka birkaç kere hediye alınmıştır veya alınacaktır. Bir de 14 Şubat çıkar insanın başına... Eskiden birinin hediye almayı düşünmüş olması bile hediye edilen kişi için kâfiyken şu sıralar hediye edildiğinde anlam kazanabilecek her basit, ucuz ve sade şey gözden düşürülmekte... Çünkü artık pırlanta var. Hem de kendinden daha göz alıcı reklamlarıyla!

4 Şubat 2010

Ninen Çarık Giyerdi Ama Hep Ülker Yerdi



Herkesin kulağına bir şeyler çalınmıştır Ülker ile ilgili. Yeşil sermaye, irticacı, İslamcı, yobaz, vs... Henüz marka ayrımlarına varamadığım Eti’yi de Ülker’i de severek tükettiğim saf çocukluk yıllarımın ardından pek de iyi hissettirmeyen söylentilerdi duyduklarım. Doğru veya yanlış. Ülker’in nasıl bir şirket ideolojisi güttüğünü tartışmayacağım bu yazıda. Ülker’in pek çok insana antipatik gelen bu kötü imajını nihayetinde fark ederek nasıl bir marka imajı yenileme çalışmasına gittiğinden bahsedeceğim.

2 Şubat 2010

Dizilerin Doğurgan Dişisi: Nurgül Yeşilçay

Bazı roller insanın üstüne yapışır kalır. Nurgül Yeşilçay'ın durumu biraz farklı. Çünkü onun üstüne rol değil, sahneler yapışıyor. Bütün dizileri takip etmem olanaksız. Ama benim yakaladığım ikinci vaka bu.
2002-2003 dizi sezonunda ATV’de yayınlanan Asmalı Konak'ta Yeşilçay'ın canlandırdığı karakter hamile kalmıştı. Önce "Bu çocuğu asla doğurmayacağım!" diye tutturup sonrasında kucağına almıştı bebeği. Bu dizinin ardından Cem Özer'le evlenip gerçek bir doğum yaptı. En doğal hakkıydı ona lafım yok. Oynadığı diğer dizileri de takip etmedim ancak bu sezon yine ATV’de yayınlanmakta olan Aşk ve Ceza adlı dizide canlandırdığı karakter yine hamileydi, yine doğurmak istemiyordu ve yine doğurdu!

1 Şubat 2010

Kırpıştırmayın, Kırpıştırtmayın!

En eski Türk filmlerinden, günümüzün en son teknoloji ve en yüksek bütçelerle çekilen dizilerine varana kadar pek çok Türk yapımı izlencede karşımıza çıkan bir sorun bu: Yersiz, zamansız ve amansızca göz kırpıştırma durumu. Oyuncularımızın çoğu ameliyat edildikleri, öldükleri, bayıldıkları, uyudukları sahnelerde göz kırpıştırmadan duramazlar ki bu sahneler seyircinin konsantrasyonunun en yüksek noktada olduğu önemli anlardır. Kırpışmaması gereken göz o sahnede kırpıştırılır ve seyirci bir anda “Aha! Gözlerini kırptı!” tespitini yapar ve trans sona erer.

28 Ocak 2010

Paranormal Değilse Paranız İade

Tanıtım: Genç bir çift evlerinde garip bir gücün varlığından şüphelenmeye başlıyor ve evlerini kamera sistemiyle donatıyor. İşte paranormal activity bu kameralara yansıyan görüntülerden oluşuyor sadece.
Herkesin gözüne kulağına bir şekilde çarpan bir film vardı geçen ay vizyonda: "Paranormal Activity" (Normal Ötesi Aktivite) Başka bir film izlediğim seanslardan birinde fragmanını görüp çok etkilenmiş, gitmeyi kafama koymuştum. Yanımda iki arkadaşımın olduğu bir gün, onlar yeni vizyona girmiş bir Türk komedi filmine gitmekte ısrar etmelerine rağmen bu filme kefil olup "Memnun kalmazsanız paranız iade!" diyerek bu filmi seçsinler diye maddi manevi baskıda bulundum. Filmin afişindeki +18 ibaresi ve ne kadar korkunç olduğuna dair eleştirmen alıntılarına da güvenmiştim.            Biletleri aldık ve filme girdik. İlk yarıda bir şeyler olmakla beraber +18'lik bir öğeye rastlamadık.

27 Ocak 2010

İstanbul 2010 Cami Başkenti

Malum, bu sene sıra İstanbul'a geldi. Avrupa'nın Kültür Başkenti oldu. (he oldu da ne oldu onu bilemiyoruz henüz) Olayın nihai amacının turist çekmek olduğu görüşündeyim. Özene bezene çekilmiş reklam filmleri de göze hayli hitap ediyor... Bol bol kuşbakışı İstanbul görüyoruz. Ancak başlıktan da anlaşıldığı üzere İstanbul'u kültür başkenti yapan bir tek şey var, camiler!

18 Ocak 2010

Medyada 2009

2009’a şöyle bir baktım, medyada ne olmuş ne bitmiş diye. 2009’un ikinci yarısını medyanın her türlüsünden uzak geçirdiğim (Bknz. Askerlik) için istatistiksel verilere* ihtiyacım vardı. Aradım buldum.
2009’da
En çok konuşulan konu:

Ekonomik kriz
En çok bahsi geçen siyasi:
Recep Tayip Erdoğan
En çok bahsi geçen siyasi parti:
AKP
Bu liste şaşırtıcı değil evet. Herkes krizi konuştu, krizin teğet geçeceğini söyleyen Erdoğan’ı ve de partisini...