28 Şubat 2010

Panda Cloud Antivirüs

Antivirüs programsız bir bilgisayar düşünemeyenlerdenim. Zira ummadığınız siteler ne virüsler efendim minik canavarlar ve hatta sanal zebaniler bulaştırabiliyor bilgisayarlara. Virüs girmiş buna deyip ha bire format atmaktan da hazzetmiyorum. Koruma konusunda eşsiz programlar var elbet ama ücretli. Çoğunluğun yaptığı gibi ben de antivirüs programına para ödemek istemiyorum.

27 Şubat 2010

Eski Bir Dostla Yeni Bir Yer: Eski Foça

Nil Karaibrahimgil'in "Bizim köy vardı ya uzaklarda? Ben gittim." dediği reklam cingılından esinlenerek başlıyorum bu yazıya. Hani insanların her şeyi bırakıp, gidip yerleşsem dediği bir sahil kasabası vardı ya? Ben gittim. Şubat'ın ikinci haftasıydı. Eski bir dostla ayarlanan hususi bir buluşma, eski günleri yad etme, hasret giderme günüydü. Ama mekanlara tıkılıp kalmak istemedik, değişik bir şey yapalım dedik. Ne yapsak, ne etsek, şuraya mı gitsek, burada mı kalsak derken ikimizin de daha önce gitmediği gitse de gittiğini hatırlamadığı bir yer geldi aklımıza: Eski Foça.

20 Şubat 2010

Sonunda: Vogue Türkiye

Dünya modasını yönlendiren dergi Vogue, yaklaşık 100 yıllık bir gecikmeyle Türkiye’de. Doğuş Grubu’nun geçen yıl çıkaracağını duyurduğu Vogue Türkiye, Mart ayında bayiilerde yerini alacak. Eh, ismi Vogue olunca diğer dergilerin reklam pastalarına ciddi bir ortak gelmiş olacak. Dergi satışlarının hayli düşük rakamlarda seyrettiği piyasada öncelikle Cosmopolitan ve Elle’in huzuru biraz kaçacak.
Bakalım Vogue yurtdışında olduğu gibi Türkiye'de de kalburüstü kadınların moda, stil, trend, yeme içme, gezme alışkanlıklarını yönlendirip olaya tatmin edici yeni bir boyut getirebilecek mi? Yoksa salt reklam gelirlerine konma amaçlı cilalı bir elma şekeri mi olacak? Şayet iyi bir kitle yakalarsa Men’s Vogue da peşisıra piyasaya girecektir. Hazır Vogue demişken, Madonna'nın Vogue parçasının linkini de iliştirelim...

14 Şubat 2010

14 Şubat Pırlanta Satın Alma Günü

Hediye alıp vermek sempatik bir olaydır. Pek çok insan bundan keyif alır. Ama sempatik olmayan bir şey var. O da hediye seçmenin zorluğu. Doğum günleri, yıl dönümleri gibi günlerde hediye seçmek, karar verip almak zorlar insanı. Yaratıcı ve yetenekli bir hediye vericisi değilseniz pamuk elleriniz cep istikametine bakmalıdır. Hele de "hediye" denilen bir şeyi "bekleyen" biri varsa...
Kimseyi bağlamadığı halde para harcamayı teşvik amacı ile özelleştirilen bir gün 14 Şubat... Yıl içinde aynı kişiye mutlaka birkaç kere hediye alınmıştır veya alınacaktır. Bir de 14 Şubat çıkar insanın başına... Eskiden birinin hediye almayı düşünmüş olması bile hediye edilen kişi için kâfiyken şu sıralar hediye edildiğinde anlam kazanabilecek her basit, ucuz ve sade şey gözden düşürülmekte... Çünkü artık pırlanta var. Hem de kendinden daha göz alıcı reklamlarıyla!

4 Şubat 2010

Ninen Çarık Giyerdi Ama Hep Ülker Yerdi



Herkesin kulağına bir şeyler çalınmıştır Ülker ile ilgili. Yeşil sermaye, irticacı, İslamcı, yobaz, vs... Henüz marka ayrımlarına varamadığım Eti’yi de Ülker’i de severek tükettiğim saf çocukluk yıllarımın ardından pek de iyi hissettirmeyen söylentilerdi duyduklarım. Doğru veya yanlış. Ülker’in nasıl bir şirket ideolojisi güttüğünü tartışmayacağım bu yazıda. Ülker’in pek çok insana antipatik gelen bu kötü imajını nihayetinde fark ederek nasıl bir marka imajı yenileme çalışmasına gittiğinden bahsedeceğim.

2 Şubat 2010

Dizilerin Doğurgan Dişisi: Nurgül Yeşilçay

Bazı roller insanın üstüne yapışır kalır. Nurgül Yeşilçay'ın durumu biraz farklı. Çünkü onun üstüne rol değil, sahneler yapışıyor. Bütün dizileri takip etmem olanaksız. Ama benim yakaladığım ikinci vaka bu.
2002-2003 dizi sezonunda ATV’de yayınlanan Asmalı Konak'ta Yeşilçay'ın canlandırdığı karakter hamile kalmıştı. Önce "Bu çocuğu asla doğurmayacağım!" diye tutturup sonrasında kucağına almıştı bebeği. Bu dizinin ardından Cem Özer'le evlenip gerçek bir doğum yaptı. En doğal hakkıydı ona lafım yok. Oynadığı diğer dizileri de takip etmedim ancak bu sezon yine ATV’de yayınlanmakta olan Aşk ve Ceza adlı dizide canlandırdığı karakter yine hamileydi, yine doğurmak istemiyordu ve yine doğurdu!

1 Şubat 2010

Kırpıştırmayın, Kırpıştırtmayın!

En eski Türk filmlerinden, günümüzün en son teknoloji ve en yüksek bütçelerle çekilen dizilerine varana kadar pek çok Türk yapımı izlencede karşımıza çıkan bir sorun bu: Yersiz, zamansız ve amansızca göz kırpıştırma durumu. Oyuncularımızın çoğu ameliyat edildikleri, öldükleri, bayıldıkları, uyudukları sahnelerde göz kırpıştırmadan duramazlar ki bu sahneler seyircinin konsantrasyonunun en yüksek noktada olduğu önemli anlardır. Kırpışmaması gereken göz o sahnede kırpıştırılır ve seyirci bir anda “Aha! Gözlerini kırptı!” tespitini yapar ve trans sona erer.