12 Kasım 2011

Gıybet

Dedikodu. (Arapça)

Dedikodu deyince sempatikleşen olay, gıybet dendiği zaman hemen İslam terbiyesiyle ilişkileniveriyor ve bu gereksiz ciddiyeti yüzünden "gıybet" kelimesi "dedikodu" kelimesinden daha hınzır geliyor bana. Dedikoduyu gıybetten ayıran ise gıybetin daha bir art niyet taşıyor havasında olması sanırım!

6 Kasım 2011

Karabasan Görme Kılavuzu

The Nightmare, Henry Fuseli, 1781.

Dinsel açıklamaların cinleri sorumlu tuttuğu, bilimin ise “uyku felci” (hipnopompik felç) diye nitelediği karabasan, bir insanın tek başına hiçbir masrafa girmeden yaşayabileceği benzersiz bir korku deneyimi aslında. Uyku esnasında rüyaya eşlik eden korkunç görüntü veya durumlarla birlikte hareket edememe, (gözler açılsa bile) konuşamama, üzerine ağırlık çökme gibi bünyeyi sarsan hissiyatlar yaşatır. Bazen uykuya dalmak üzereyken, bazen de uyku esnasında insanı avlar.

Bireysel karabasan deneyimlerimden yola çıkarak ve araştırmalar yaparak(!) “O ne öyle ya? Ben hiç karabasan görmedim. Nasıl oluyor?” vb. sorular soran ve karabasanı merak eden kişiler için hazırladığım Karabasan Görme Kılavuzu’nun aşağıda sıralanan maddeleri birebir uygulandığı takdirde eşsiz iğrençliklerle dolu bir karabasan tecrübesi edinilebilir. Bu kılavuz sayesinde karabasan görmeyen kimse kalmayacak.
  • Düzensiz uyuyun. Çok fazla ya da çok az uyuyun. Abuk subuk saatlerde uyuyun.
  • Strese girin. Bir sürü kaygınız, endişeniz, probleminizin olduğu bir zaman olsun.
  • Yorulun. Zaten enerjisiz olan bünyeyi bedensel ve ruhsal olarak iyice yorun.
  • Uyumadan hemen önce yemek yiyin. Atıştırma gibi olmasın, doyuncaya kadar yiyin.
  • Yatağa sırtüstü uzanın. Karabasan için en ideal uyuma pozisyonu budur.
  • Uykuya dalmadan önce binbir türlü şey düşünün.
Yukarıdaki bütün maddeleri eksiksiz uyguladıysanız artık karabasan görmemek için bir sebebiniz kalmadı demektir.


31 Ekim 2011

Arkasından Konuşmak Gibi Olmasın Ama...


Bu Ekim ayını sevmedim bu yıl.
Hiç güneş açmadı.
Bir dostum dünyadan göçtü. (Huzur içinde yat Gencay...)
Şehitler, Van depremi ve daha bir sürü şey...

Bazı şeyler öyle üst üste geliveriyor ve öyle çok can sıkıyor ki, ne iyi ne kötü hiçbir şey söyleyesi – yapası gelmiyor insanın…

9 Eylül 2011

Güya

Sözde, sanki. (Farsça)
Bazen tek başına bir cümle olabilişi ne güzel!

10 Ağustos 2011

Robdöşambır

Fransızca. (robe de chambre) İsim.
Sabahlık.

+
(13.10.2011 itibariyle benim de sahibi olduğum.)

1 Ağustos 2011

Medyanın Ramazan Menüsü

Medyanın malzeme sıkıntısı yaşamadığı, yayına ne koyacağım endişesi taşımadığı kimi dönemler vardır. Bunların başında da Ramazan ayı gelir. Medya için Ramazan ayı, 12 ayın sultanıdır bu anlamda. Gazeteler, internet siteleri, televizyon programları ve haber bültenleri için çok bereketli bir aydır. Asla haber kıtlığı yaşanmaz. Bu yıl da Ramazan ayının medya menüsü az çok belli. İşte önümüze sunulması muhtemel Ramazan menüsü...

22 Temmuz 2011

20 Temmuz 2011

Twitter, Kaybedenler ve Medya


Twitter, Türkçe olarak kullanılmaya başlandıktan sonra tıpkı Facebook’ta olduğu gibi yerli kullanıcı sayısı patladı. Reklama ihtiyacı olmayanlar varlığını pekiştirirken, kaybedenler cemiyeti üyeleri de siteden nemalanmak için çırpınıyor. Seks satıyor, teşhircilik satıyor, dedikodu satıyor, skandal satıyor, çirkeflik ve sataşma satıyor. Son bir umut şanslarını deniyor kaybedenler. Belki bu sanal mecranın bir faydasını görürler de yine kazananlar tarafına geçerler diye didiniyorlar vasıfları el verdiğince. Görünen köyün manzarası, kaybedenlerin boşuna kaybetmediklerini anlamamıza kılavuzluk ediyor.

17 Temmuz 2011

16 Temmuz 2011

Aşk-ı Memnu Operası

Türkiye'de klasik batı müziğiyle birlikte "tutunamayan" bir diğer sanat da operadır. Aşk-ı Memnu Operası, Türkçe oluşuyla diğer pek çok operadan ayrılıyor. İzmir Devlet Opera ve Balesi oyuncularının kayda değer performansları ise geçtiğimiz yıl yayınlanan televizyon dizisi Aşk-ı Memnu'daki oyunculuklardan fazlasıyla ayrılıyor. Yıldız Sarayı'nın bahçesinde, seyircilere unutulmaz bir gece yaşatan Aşk-ı Memnu Operası'nın tüm emekçilerine teşekkür ediyorum ve operadan köşe bucak kaçan insanlara bu oyunu yakaladıkları yerde izlemelerini tavsiye ediyorum.

14 Temmuz 2011

Kısmen Özgür Basın!

Geçtiğimiz günlerde NTV’den ayrılan, Başbakan’a seslendiği açık mektubunda "NTV’den ayrılmak durumunda kaldığını" belirten gazeteci ve sunucu Banu Güven, aynı mektupta bunca zamandır pek çok gazetecinin söylemeye çekindiği pek çok şeyden bahsediyor. En çok da özgürlük, demokrasi, basının otosansürcüleştirilmesi ve bu eksende bir gazeteci olarak yaşadığı sıkıntıları anlatarak bir iktidar tutumu eleştirisi sunuyor. İktidarın tutumundaki çelişkilerin altını çiziyor ve her şeyden öte bir vatandaş olarak hakkını arıyor, çözüm önerileri sunuyor. İşinden ayrılmadan önce böyle bir mektup yazmamasının nedenlerini tahmin etmek çok da güç değil. Zira otosansür uygulanan bir kurumun içinden otosansürü eleştirmek abes olurdu.

12 Temmuz 2011

Tüketicinin Plasebo Etkisiyle İmtihanı

            Aradığınız denge, esneklik ve enerjiye şu an ulaşılamıyor. Nerede derseniz, hepsi içinizde bir yerlerde uyukluyor şu anda. Dilerseniz uyandırabilirsiniz. Bunun için şık bir hologramla süslenmiş plastik bir bilekliğe ihtiyacınız yok. Yıllar önce Türkiye gazetesinin verdiği bilezikler ne kadar işe yaradıysa, bu denge bilekleri de o kadar işe yarıyor. Daha şimdiden üreticileri bile hiçbir işe yaramadığını, bilimsel bir veri olmadığını söylediği halde neden 1 TL etmeyen plastik parçalarına o kadar para bayılıyor bu insanlar? Hamlık, tembellik ne zaman bu kadar kolay üstesinden gelinir oldu? Birkaç yıl sonra okullarda, satış ve pazarlama ile alakalı derslerde okutulacak derecede başarılı bir kakalama stratejisiyle karşı karşıya dünya. Eğer çoktan o bilekliklerden birini bileğinize takmış ve işe yaradığını düşünmekteyseniz, ya “plasebo etkisi” denen şeyden haberiniz yok ya da çok safsınız. Bu bilekliklerle ilgili kesin olan bir tek şey var,  o da üretip pazarlayanların satın alıp takanlardan daha zeki olduğu...

Yağmur duasına çıkmadan önce meteorolojinin kayıtlarını karıştırmak her zaman faydalıdır.
Mark Twain

7 Temmuz 2011

Çıkmak İçin 9'u Tuşlayın

İnternet aldı başını gidiyor sevgili okuyucu. Bu gidişattan haberi olan markalar da boş durmuyor, internet üzerinden hem kurumsal kimliklerini daha olumlu algılanır ve bilinir kılmak hem de pazar paylarını artırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Özellikle müşteri memnuniyeti konusunda hummalı bir çalışma içinde her biri. İşte geçtiğimiz ay boyunca internet üzerinde yaşadığım müşteri memnuniyeti tecrübelerim:

2 Temmuz 2011

Samatya'da Bir Gece

Bu yıl ilk kez düzenlenen ve 3 gün süren Samatya Zil ve Caz Festivali’nin son gününe yetişmek istedim. Birkaç arkadaşımı yanıma aldım ve Samatya’ya gittim. Festival 17. yüzyıldan itibaren Samatya’da dünyanın en iyi zillerini üreten Zilciyan’ların anısına düzenlenmiş. Ben ilk kez duysam da Osmanlı mehteranından Madonna ve Beatles’a kadar pek çok sanatçı, grup ve orkestra bu ailenin ürettiği zilleri tercih etmiş. Halen en çok bilinen ve tercih edilen zil markalarından biri olduğunu internetteki sitesinden öğrendim.

28 Haziran 2011

Fotosu Fotoşoplanasıcalar İçin

Fotoşop programlarıyla ilginiz olmayabilir. Ama en azından fotoğraflarınızın rengini ışığını şöyle çok uğraşmadan basitçe değiştirmek istediğiniz olmuştur. Herhangi bir program bilmeden, indirmeden, bir internet sitesi üzerinde bunu yapmanız mümkün. Basit bir google aramasında fotoğraflarınızı düzenlemenize imkan veren yüzlerce site bulabilirsiniz ancak Rollip’in diğer pek çoğundan daha basit olduğunu ve kaliteli işler çıkardığını söyleyebilirim. 40 değişik fotoğraf efektinden dilediğinizi seçin ve fotoğrafınızı yükleyin. Hepsi bu!

23 Haziran 2011

Mantık Çerçevemin de Bir Sınırı Var!

                Ekonomi uzmanı değilim ama herkes gibi ben de banka reklamlarında bir sürü kredi çeşidi duydum. İhtiyaç kredisi, emlak kredisi, ticari kredi, vs. Ama aralarında şaka niteliği taşıyan bir kredi var: Tatil kredisi. Bir dakika. Nasıl yani? Tatile gidecek parası olmayan adam üstüne bir de kredi mi çeksin demek istiyorsunuz? Olamaz değil, olabilir. Fakat olabilirliği mümkünse de aklım bir türlü almıyor. Tatil dediğin birikmiş parayla yapılır. Birikimi olmayan insan tatile gitmez bir kere. Hem yaptığım tatilden aylar sonra halen tatil borcu ödüyor olmak o tatili içime sindirmez ki! Borç al tatil yap! Neyin kafasını yaşayacak bu arkadaş tatilde? Güneşlenecek mi yoksa kredi taksitlerini mi hesaplayacak? “Kredi çek tatile gidelim” diyen sevgilim olsa ayrılırım, nikahlıysam boşanırım. Sonra da gider kredi çeker tatil yaparım. Demeyeceğim tabii. Ama bu kredinin, krediyi çeken açısından mantıklı olan tarafı nedir anlayan bilen varsa beri gelsin.

21 Haziran 2011

Hürrem Kokulu Kadınlar


Televizyonda gördüğü her şeyi gerçek sanan azımsanmayacak bir kitleyi sömürmenin bir başka yolu da bu. Televizyonda izlediğimiz şeylerin kokusunu alabileceğimiz teknoloji henüz geliştirilmediğine göre böyle bir kokuyu ancak görmüş olabiliriz. (Ben diziyi seyretmediğim için fikrim yok.) Dizilerde kim ne giyse, ne taksa, o şey ertesi hafta mağazalara ya da pazar tezgâhlarına düşüyor. Ancak markası olmayan bir saray parfümünün de parfümcülere düşmesi ilginç. Bu kokuyu sattığını vaat eden ucuz parfüm satan mağazalar zincirinin öncelikle Osmanlı dönemindeki parfümleri araştırması, Hürrem Sultan’la ilgili detaylı metin okumaları yapması falan gerekir. Yine de böyle bir kokunun formülüne ulaşmak hayli zor. Bir sultanın tek bir koku kullanma ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu da düşünecek olursak Hürrem kokusu falan gelmemiştir. Gelmeyecektir. Bu tür kandırmacalı pazarlama tekniklerine kanmayınız.

16 Haziran 2011

Yürüme Mesafesi

Nedir bu mesafe?
Kaç kilometredir?
Açıklığa kavuşturalım.

Türkiye'nin Resmi Şarj Aleti

Eskiden Ülker’siz çay saati düşünülemiyordu. Herhalde artık düşünülebiliyordur. Hoş, söylendiği gibi Ülker bir yeşil sermaye markası ise gidişat daha uzun yıllar Ülker’siz çay saati düşünemeyeceğimizi gösteriyor. Pötibör değil mevzuu. Ülker’in bu başarılı sloganına istinaden Nokia şarj (şarz) aletinin hayatımızdaki anlam ve önemine vurgu yapmak istedim. Ülker’e senden büyük Nokia var diyorum. Tamam iPhone falan çıktı çıkmasına da, kalınken ince olan Nokia şarj aleti bağımlılığı ve talep edilirliği bitmiyor. Ben Nokia şarj aletsiz bir Türkiye düşünemiyorum şahsen. Her yerde var. Herkeste var. Bende de var. Ya sizde?

Züğürt Neşriyat

“Adam bi’ site yaptı, parayı vurdu.”
“Bizim aklımıza gelmiyor işte böyle şeyler.”
Demeyin!

Mark Zuckerberg zengin olmayacaktı da biz mi olacaktık? Tabii ki o olacaktı. Ama aşağıdaki sebeplerden hangisi ya da hangileri bunu sağladı bilemiyorum.
a) Baba diş hekimi, anne psikiyatr > Eğitimli, varlıklı aile
b) Aile Yahudi > Evet, parayı çeken genler doğuştan Zükercik’e bahşedilmiş.
c) Lisede bilim başarıları > Okulun arka bahçesinde sigara içen haylaz çoğunluktan değil. İnek.
d) Harvard Üniversitesi > Evet 4 yıllık üniversiteye yerleşmiş çocuk. Gerizekalı değil.

Zenginin malıyla çenesini yoran züğürt perspektifinden baktığımda B şıkkı ağır basıyor. Yine de şans ve zeka unsurunu es geçmemek gerek. Bir de Mark'ın resmi facebook sayfasında bir fotoğraf gözüme ilişti. 13 Mart 2009'da Türkiye'ye gelmiş Mark. Boğaz'a nazır bir yerde içtiği çayın fotoğrafı. "İstanbul'da çay" diye not düşmüş fotoğrafa. Bir Türk'ün bu fotoğrafa yaptığı sempatik yorum da şu:
"hahahahah aq markı bile içiyo şu çayı :D
ur prefe good mark come everytime in turkey and call me (:"

10 Haziran 2011

Elektro Sapiens

Dünyada elektriksiz bir hayat süren / sürebilen kaç toplum, kaç insan, kaç memleket kalmıştır bilinmez. Elektrik kullanım oranı en az olan kıtanın Afrika olduğunu tahmin etmek ise güç değil. Elektriksiz kalmış bir insanın can damarlarından biri (hatta daha fazlası) kopuveriyor o an. Buzdolabı, TV, bilgisayar, modem, klima, su ısıtıcı, cep telefonu ve daha onlarca alet ya elektrik gittiği an işlevselliğini yitiriyor ya da yavaş yavaş yitirmeye başlıyor. Bunlarsız bir hayat düşünebiliyor musunuz?

Sevgili Lady Gaga

Sen ki Amerika’nın azgın akan ırmaklarından, kekik kokan dağlarından gelmiş bir güzidiyet abidesisin. Etim ne budum ne demeden patlattın kendini mis gibi. Haus of Gaga diyorsun, modaya el atıyorsun. Yıl olmuş 2011. Böyle albüm kapaklarıyla çıkmaya utanmıyor musun? Senin yaptığını İzel&Ercan bile yapmaz. Ama artık yapmaz. Çünkü onlar 1992 yılında denediler bu fotoşop efektini. Ve daha nice yiğitler bu yola baş koydu. Prim yaptı. Seni kınıyorum. Ama bir yandan hak da veriyorum. Çünkü siyahın modası hiç geçmiyor. Ama şunu da bilmelisin ki yanağına ben çizmekle Marilyn Monroe, erotik klip çekmekle seksi olunmuyor. Hele o sesle Madonna hiç olunmuyor. Lütfen bu mütevazı yorumlarıma polemik yaratacak cevaplar verme. Dünya küçük. Bugün yarın karşılaşırız. Selamlaşmaya yüzümüz olsun. Kib, öpt, bye. 

7 Haziran 2011

Üç Kuruşa Beş Köfte

Trendyol’u duymayan kaldı mı bilmiyorum. Envai çeşit markanın ürününü ciddi anlamda ucuza satan bir site. Muadilleri de var ama ben sadece Trendyol’a üyeyim. Hani belki bir gün güzel bir ürün kıstırır da alırım gibisinden aldım üyeliği. Öyle çılgınlar gibi alışveriş yaptığım yok. Ama takiplerim sonunda alışveriş delisi insan sayısının sandığımdan daha fazla olduğu gibi bir izlenim edindim. Butikler genelde sabah saatlerinde açılıyor ve açıldıktan yaklaşık 10 dakika sonra satışa sunulmuş ürünlerin en güzelleri o an tükeniveriyor.

6 Haziran 2011

Sezen Öpünce Nazan Da Öpmüş Sayıldı


Mayıs sonunda Sezen ve Haziran başında Nazan yeni albümlerini piyasaya sürdü. Benim için Türk Pop müziğinde dahası beynimde oluşmuş müzik arşivimde çok önemli yere sahip bu iki kadının 2011 yazı başında böyle gıcır gıcır albümleri peş peşe kucağıma bırakıvermeleri doğrusu şaşırttı. Genelde aylarca yıllarca bekletirlerdi. Bu kez çok bekletmediler sanki. Benim için bu yazın en “hoş gelen” albümleri bu iki albümdür. Hoş gelmişlerdir.


5 Nisan 2011

İçinde Para Lafı Geçmeyen Bir Banka

Yandaki ilan sizin için verilmiş olabilirdi! Bazı durumları ve zorlukları yaşamadıkça idrak edemiyoruz. Herkes gibi bir şeylerden yakınıyoruz. Bir gün geliyor, kendimiz yahut bir sevdiğimiz bir sağlık sorunu yaşayınca anlıyoruz ki sağlıktan daha değerli bir şey yok hayatta. Onlarca internet sitesinden üyelikler alıyor, bankalarda hesaplar açtırıyoruz. Bir gün, kendimiz ya da bir sevdiğimiz için kaç ünite kan lazım olur, hiç bilmeden yaşıyoruz. Kanbankası.gen.tr hiçbir çıkar gütmeden, kana ihtiyacı olan insanlarla, kan vermek isteyen insanları bir araya getiren bir site. Herkesin bir gün kana ihtiyacı olabileceğini düşünerek, bu siteye üye olmasını tavsiye ediyorum. Kan vermenin sağlığa olan yararı bir yana, ihtiyacı olan birine kan vermenin hissettirdiği o sıcak insani duygunun güzelliğini yaşamak bambaşka bir ayrıcalık. Kanbankası.gen.tr’de açacağınız bir hesap eğlenmenizi ya da sosyalleşmenizi değil belki ama insan olduğunuzu daha fazla hatırlamanızı ve hatta belki bir gün hayatta kalmanızı sağlayacak…

27 Mart 2011

İstanbul AVM Başkenti

İstanbul kendisine, yapısına, tarihine, kültürüne, insanlarına en çok da ruhuna yabancı olan alışveriş merkezleriyle gün be gün kuşatılmakta. Her an her saniye bir yapı yükselmekte şehrin göklerine. Hiçbiri özenli bir mimariye ya da herhangi bir temaya sahip olma telaşında değil. Hepsi aynı, yerleri farklı. Zincir mağazalar dünden hazır. Şuraya AVM açılıyor diyorsunuz hemen birer dükkân kapıp başlıyorlar satışa.

29 Ocak 2011

İndim Stockholm Metrosuna

ntvmsnbc internet sitesinde dolaşırken bir fotoğraf galerisine rastladım. “Mimari harikası İsveç metrosu” başlıklı fotoğraf galerisindeki resimler hayli göz okşayıcı. İsveç’teki Stockholm metrosu, mimarinin olanaklarından yararlanılarak bir metronun nasıl cazibeli bir sanat mağarasına, modern bir yer altı müzesine dönüşebildiğini gösteriyor.

2 Ocak 2011

Müzik İzlemek!

Bilgisayarların en sık saydığı bilgi türlerinden biri de müzik. Her bilgisayarda bir ya da birden çok müzik dinleme programı mevcut. Hepsinin farklı özellikleri var. Ben müzik dinlerken, izlemeyi de seviyorum. Winamp ve Windos Media Player gibi müzik dinleme programlarının ekolayzır odaklı görselleştirmelerini herkes bilir. Artık eski ve sıkıcılar. Çoğu insan kullanmıyor bile.