29 Ocak 2011

İndim Stockholm Metrosuna

ntvmsnbc internet sitesinde dolaşırken bir fotoğraf galerisine rastladım. “Mimari harikası İsveç metrosu” başlıklı fotoğraf galerisindeki resimler hayli göz okşayıcı. İsveç’teki Stockholm metrosu, mimarinin olanaklarından yararlanılarak bir metronun nasıl cazibeli bir sanat mağarasına, modern bir yer altı müzesine dönüşebildiğini gösteriyor.

Her fırsatta kültürümüz şöyle, tarihimiz böyle diye övünen Türkiye’nin metroları ne yazık ki sadece metro. Bir an önce bitirilip hizmete açılma kaygısıyla yapılmış estetikten yoksun yapılar. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki metrolarda hafızamda yer edebilmiş estetik bir çaba yok. Bol bol reklam panosu var. Ya da köy camilerini aratmayan Türk motifli fayanslar.
Oysa metrolar toplumun kaynaşmadan toplaştığı, metro yolcuğunu saymazsak giriş ve çıkış süresince kaçınılmaz olarak en az 5 dakikasını geçirdiği halka açık alanlar. Reklam verenler bunu ve getirdiği fırsatları görebilirken, asıl görmesi gerekenler görmedi ya da muhtemelen görmezden geldi.
İnsanları “bulunmak zorunda oldukları” metro sınırları içerisinde tarihle, sanatla, kültürle en azından göz göze gelmek zorunda bırakmak ve “metro eşittir yerin dibi” algısını kırmak pekâlâ mümkün iken tarihi, kültürü, sanatı güçlü ve mimarı mühendisi bol olan bir ülkede metroları “eşeğin rayda gideni” vizyonuyla inşa ettirenler eşeğin önde gideni değil midir?

Hiç yorum yok: